Avrupa Birliği üyelik sürecinin kötü yönetimi içeride ve dışarıda çeşitli tepkilere yol açıyor.
İyi yönetilen bir AB’ye katılım projesinin ülkemizin çıkarına olduğuna inanan ve bunun için çalışan herkese olduğu gibi, ben de zaman zaman aşağıdaki gibi mesajlar alıyorum. Bu mesajlara yanıtlarımız yalnızca muhatabına ulaştığı içini zihninde benzer sorular olan kişilere ulaşamayabiliyor.
Bu nedenle, AB üyelik hedefinin neden Cumhuriyet projesi olduğunu sorgulayan mesajların özetini ve yanıtımı isimler ve diğer bilgileri çıkartarak anonim olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
Aşağıdaki mesajlar özeti, AB haber ağı Euractiv’in yayımladığı “Avrupa ve Türkiye: Yeni bir dünya arayışı” yazım üzerine, mesleki nitkeliklerine göre normalde AB hukukunu bilmesi gereken değerli aydın kişiler tarafından yazılmıştır. Özetliyorum:
<<Sayın Kader Sevinç, çalışmalarınızda muvaffakiyetler dilerim. Mailinizi okudum. Değerlendirmeme göre metinde geçen ”Avrupalı olmanın gururu” yarım cümlesi tüm metinde, Avrupa Birliği mevzusunda hedeflenen idealler bağlamında ağırlık noktasını oluşturuyor. Mustafa Kemal Atatürk, muasır medeniyet seviyesine ulaşma idealindedir. Gerek Nutuk’ ta gerekse diğer beyanlarında bu ideali tam bağımsızlık fikri ile birlikte yürütmüştür. Hatta, Cumhuriyetimizin kurulması aşamasındaki barış konferansları ve nihai anlaşmalarda esas ideal tam bağımsızlık idealidir. Bu ideal, Cumhuriyeti kuran temel unsurlar nazarında, de facto gibi algılanıp bırakılmamış de jure olarak tüm ulusal ve uluslararası sözleşme metinlerinde de kabul ettirilmiştir. Ben muhafazakar bir insan olarak Türkiye’ deki siyasi yelpazede ” Avrupalı olma gururu ” ile yanıp tutuşan bir siyasi taban olduğunu düşünmüyorum. Avrupa Birliği bünyesindeki siyasi temsille Türkiye’ deki siyasi taban arasında çözümleyici fikir bütünlüğü yok. Hatta bu konuda CHP tabanında anket yapılsa, Avrupa Birliği içinde eriyip gururlanmak isteyen ağırlıklı bir kesimin bulunamayacağını da düşünüyorum. Avrupa Birliği yapısı, ABD gibi homojen bir bütünlük içinde de değil. Kendi içinde, başta kurucu unsurları Almanya ve Fransa olmak üzere pek çok konuda ve pek çok ülkede kültürel zıtlıklar ve farklılıklar bulunmaktadır. Bizim ülke projeksiyonumuz da bu şekilde olmalı. Biz farklı bir kültürün temsilci devletiyiz demeliyiz. İlla Avrupalı olmak zorunda değiliz. . ülkemizin kültürel anlamda reform geçirmesini görmek istemem. Neden başkalarına benzeyelim ki ? Birlik, kendi bünyesinde bir başka üyeden böyle bir talepte bulunmuyor. Bilim-teknik, sosyal alışveriş ve ticaret. Karşılıklı çıkarlar içinde bir denge noktası ve üyelik. Eğer bu şekilde olmuyorsa ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum. İyi çalışmalar >>
Bu emaile verdiğim yanıtı aşağıda okuyabilirsiniz:
Sayın …. ,
Değerli görüşleriniz için teşekkür ederim. Bu konularda bazı noktalara açıklık getirmek gereğine haklı olarak işaret ediyorsunuz:
1. Avrupa projesi bir homojen kültür yaratma girişimi değildir. Sizin de vurguladığınız gibi Fransa, Almanya ve tüm 28 ülkenin kendine has ve herbiri de kendi içinde çoğulcu yapıda ulusal özellikleri vardır. AB hukukunda ise, bu kültürel çoğulculuğu bir potada eritme amaçlı herhangi bir müktesebat yoktur.
2. “Avrupalılık” değerleri çok temel konularda özetlenmektedir:
– demokrasi
– barış
– hukuk devleti
– bireysel hak ve özgürlükler
– kadın-erkek eşitliği
– düzenleyici kurulları ile saydam işleyen piyasa ekonomisi
– sosyal haklar, sosyal devlet
– tüketici hakları
– doğa ve kültür mirasının korunması
Avrupa bu alanlarda mükemmellikten çok uzak, fakat en ileri başarıları kaydetmiş bir halklar arası ortak hukuk, demokrasi ve refah dayanışması düzenidir. 21. yüzyılda Atatürkçü bir vizyon da bu yönde ilerleyebilir.
3. Türkiye Atatürk Cumhuriyeti ile esas olarak Avrupalı bir devlet ve sosyal yaşam çizgisine geçmiştir. Bu devrimsel dönüşümün bağımsızlık ilkemiz ile çelişen bir yönü olduğunu düşünen Atatürk karşıtları maalesef bazen kendilerini “Atatürkçü” sanarak tarihsel ve sosyolojik yanılgıya düşmektedirler. Fakat özgür tartışma verimliliği için bu farklı fikir alışverişleri iyidir.
4. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde her iki taraftan kaynaklanan vahim hatalar barizdir. Türkiye ancak çok kararlı bir demokrasi reformu ve diğer temel Avrupa değerleri alanlarında ilerleyerek AB sürecinde güçlü bir ülke olur. AB üyeliği yönünde ilerleyemeyen bir Türkiye yine de Avrupa politikalarının etki alanında kalıyor. Ulusal egemenliğimiz AB içinde güçlü bir demokrasi olamamamız nedeni ile zarar görüyor. Türkiye’nin Avrupa dışında yönlere savrulmasının bedelini Cumhuriyet ülkümüz son yıllarda yıpranarak ödüyor.
5. AB ideal bir birlik değil, fakat ileri bir demokratik ve sosyal değerler gücü. Aynı zamanda, küresel rekabet ortamında, demokrasiler arası bir ulusal ekonomik çıkarları koruma sistemi. Avrupa’nın artı ve eksilerini abartmadan, Mustafa Kemal Atatürk’ün uzak görüşlülük, gerçekçilik ve Avrupalı çizgisinde ilerlemek bir ulusal çıkar meselesidir.
Avrupa değerlerini ve uluslararası ilişkiler gerçeklerini topluma daha iyi anlatmak, aydınlık bir gelecek için somut eylem içinde olmak, 21. yüzyılda Atatürk gençliğinin tarihsel sorumluluğudur.
En iyi dileklerimle,
Kader Sevinç
コメント