Brüksel’deki AB merkezi Schuman’da AB Komisyonu binasını süsleyen Hırvatistan’ın üyeliğini kutlayan dev poster ve Gezi Parkı protestoları sırasında Türk bayrağı. Fotoğraf: Kader Sevinç
Bugün Hırvatistan Avrupa Birliği’nin 28. üyesi olarak birliğe katılıyor. Brüksel ile AB müzakerelerine Zagreb 3 Ekim 2005’te Ankara ile birlikte başlamıştı. Bu kader ortaklığı müzakere sürecinde devam etmedi.
Hırvatistan öncelikle AB üyesi komşusu Slovenya ile sınır sorununu çözdü. Kolay olmadı.
Hırvatistan, küçük bir ülke. AB üyeliğinin karar alma mekanizmasında köklü etkiler yaratmayacak. Ayrıca bazı Avrupalı siyasetçilerin iç siyasetlerinde kötüye kullanma eğiliminde olabilecekleri boyutta bir aday ülke olmadı Hırvatistan. Diğer yandan, AB üyelik müzakerelerinin başarı ile tamamlanmasını sadece bu etkenlerle açıklamak Hırvatistan’a haksızlık olur. Bu başarının ardında büyük bir emek ve tüm paydaşların katılımıyla AB üyeliği için yoğun bir seferberlik var.
2009 yılından bu yana birçok yayınımda, katıldığım televizyon programlarında ve verdiğim konferans/mülakatta bu konuya değindim. Hatta getirdiğim öneri ile TBMM’de CHP’li üyeler Hırvatistan’ın AB müzakerelerinde uyguladığı katılımcı ve geniş zeminli müzakere modelini Türkiye’de de uygulamamız için önerge sundular. Bu önerge hükümet tarafından reddedildi.
Hırvatistan müzakerelerde nasıl başarıyla ilerledi? Sırrı neydi?
Bu sırrı 2011 yılında yazdığım blog yazısında şu şekilde not düşmüşüm:
“Siyasi uzlaşma konusunda Hırvatistan örneğini ilk olarak gündeme taşıyan kişi olarak ülkemizde de benzer bir modelin uygulanması için bu konuyu çeşitli platformlarda dile getirdim ve yazdım daha önce. Son olarak Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı Yalçın Doğan’a İlerleme Raporu’nun açıklandığı gün ilerleme raporu ile ilgili değerlendirmelerimi almak için aradığında Hırvatistan örneğini ayrıntılarıyla anlatmıştım. Kendisi de 14 Ekim 2011 tarihli yazısında aktardığım bu bilgilere yer vermiş. Yazıyı bu linkte okuyabilirsiniz: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/18981488.asp
Geçtiğimiz yıl Ulusal Kanal’da katıldığım Ekonomi Gündemi programında Çetin Ünsalan’ın AB süreci üzerine sorularını yanıtlarken bu örneği özellikle vurgulamış ve izleyenlerden bu konuda çokça geri dönüş almıştım. Programın ilgili bölümünün linkini de sizlerle aşağıda paylaşıyorum.
TV programı linki, 3dk35sn’den itibaren Hırvatistan konusundaki açıklamalarımı izleyebilirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=38YYx48y1Js
AB müzakereleri paydaşlar arası uzlaşı ve toplumsal bir seferberlik sağlanarak yürütülebilecek bir süreç. AB politikaları alanında önplana çıkan siyasetçilerin uzlaştırıcı rolleri olması elzem. İç siyasetin sert söylemlerinden uzak durmaları önemli. Bu sebeple birçok ülke müzakere sürecinde bu profile en yakın profildeki, akil bir siyasetçiyi “baş müzakereci” olarak seçiyor.
Hırvatistan’ın yaptığı gibi 3 Ekim 2005′ten evvel ya da hemen sonrasında AB sürecimizi ciddiyetle ele alacak, yönetecek ve gerekli yetkilere haiz bir ulusal komite kurabilmiş olsaydık, bugün AB üyelik müzakerelerinin de ötesinde yurttaşlarımıza çok daha iyi yaşam koşulları getirebilmiş olacaktık.
Hırvatistan kurduğu bu “Ulusal Kurul”u Mart 2005′de bir Anayasa değişikliği yaparak gerçekleştirdi. Akademisyenlerden bürokratlara, siyasetçilerden sivil toplum temsilcilerine geniş tabanlı bir kurul oluşturup AB Başmüzakerecisi’ni de bu kurulun daimi üyesi yaptılar. AB sürecine dair her bilgi ve belge bu kuruldan geçirildi. Partilerüstü bir süreç vurgusunun yerini bulabilmesi için kurulun başkanlığını daima muhalefet partilerinden bir siyasetçinin yapması kuralı getirildi. Önce muhalefet partilerinden sosyal demokrat bir siyasetçinin ardından da liberal bir siyasetçinin başkanlığında çalışmalar yürütüldü.
AB’nin her yıl İstanbul’da düzenlediği Boğaziçi Konferansı’nda Hırvatistan’ın AB Başmüzakerecisi Vladimir Drobnjak ile bu konuları ve kurdukları sistemin ayrıntılarını program dhilinde düzenlenen boğaza nazır bir akşam yemeğinde enine boyuna konuşmuştuk. Hırvatistan’ın Başmüzakerecisi bu önemli etkinliğin tamamına katıldı ve Türkiye üzerine pek çok soru da sordu. Keşke ülkemizin Başmüzakerecisi de yılda bir düzenlenen enine boyuna AB sürecini ele alan bu programın tamamına katılıp başka ülkelerin müzakere deneyimleri üzerine kendi sorularına yanıtlar arasaydı.
Bugün Türkiye’de AB üyelik müzakerelerine olan kamuoyu desteğinin 2005′ten bu yana ne kadar düşmüş olduğunu, ilerleme raporlarında 2005′ten bu yana giderek artan eleştirel tonu, ülkemizin her müzakere başlığına dair AB’ye sunduğu resmi müzakere pozisyon belgelerinin diğer aday ülkelerden farklı olarak meclisle ve kamuoyuyla paylaşılmadığını düşündüğümüzde AB hedefi ve müzakereler üzerine toplumsal uzlaşı ortamının zarar görmesinin ülkemize nasıl zarar verdiğini görebiliyoruz.
Umarım yurttaş odaklı bir dış politika anlayışı hızla hayata geçirilebilir ve değişen küresel düzende Türkiye’nin ulusal çıkarlarının en iyi korunacağı politikalar uygulanabilir. Bunun bir parçası olarak da AB üyelik müzakerelerimizin AB’nin kendi iç çelişkilerini de göz önüne alıp, değerlendiren bir anlayışla yönetileceğini görmek dileğiyle.”
Bu konuda Hürriyet Daily News gazetesine 2010 yılında yaptığım açıklamada da AB müzakerelerinin olması gerektiği gibi saydam, geniş zeminli ve katılımcı bir yönetim modeli ile ele alınması gerektiğini ifade etmiş ve bu önerimizi dile getirmiştim: http://www.hurriyetdailynews.com/default.aspx?pageid=438&n=chp-brussels-office-suggests-turkey-establish-national-committee-for-constitutional-reforms-2010-11-15
Euractiv Türkiye’de yer alan şu haberde benzer öneri ve görüşlerimi Türkçe olarak da okuyabilirsiniz: http://www.euractiv.com.tr/genisleme/article/kader-sevinc-hirvatistan-ab-muzakerelerinde-nasil-ilerledi-013558
Türkiye’de Avrupa Birliği üyelik müzakereleri sürecinin daha iyi işlemesi ve reformların ilerlemesi için yaptığım çalışmalardan haberdar olan Hırvatistan’ın Slobodna Dalmacija gazetesi benimle bir mülakat yapmıştı. Mülakatta Türkiye AB müzakere sürecinin hem AB hem de Türkiye açısından nasıl yönetilmesi gerektiğine ilişkin görüşlerimi hem de Hırvatistan’ın uyguladığı modele ilişkin değerlendirmelerimi paylaşmıştım. Bu mülakatın İngilizce çevirisini İngilizce blogumdan okuyabilirsiniz: http://kadersevinc.blogactiv.eu/2012/12/10/interview-kader-sevinc-croatian-daily-newspaper-slobodna-dalmacija/
Yıl 2013. Bu öneriler ve çabalar hala cevapsız. Üstelik Türkiye demokratikleşme alanındaki kazanımlarını da yitirme riskini yaşıyor. Türkiye karşıtı gruplara kozlar verecek düzeyde, demokratikleşme sorunlarıyla boğuşuyor. Bu demokratikleşme sorunlarına bir yanıt, bir tepki olarak ortaya çıkan Gezi hareketi Türkiye’de toplumsal dinamiklerin tüm olumsuzluklara rağmen ne kadar canlı, yenilikçi, ilerici olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Gezi hareketinin Avrupa Birliği hedefinin toplumumuzca güçlü bir biçimde sahiplenildiğini vurgulaması, Avrupa’daki Türkiye ve Türkiye’deki batı karşıtları için de önemli bir mesaj oldu.
Şimdi her zamankinden daha fazla, siyasetin bu toplumsal talepleri doğru okuması ve 21. yüzyılın gereklerine uygun politikalar üretmesi zamanıdır. Tercihini daima daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasiden yapan bir Türkiye sadece yurttaşlarına daha yüksek yaşam kalitesi getirmekle kalmayacak, dünyaya da çok önemli bir uygarlık değeri katacaktır.
Kader Sevinç
Twitter: @kader_sevinc
Comments