BRÜKSELNAME
Avrupalı Kadın
“Ama Avrupa’da da aynı sorun var” “Fakat dünyada da durum kötü” “Türkiye’nin de kendine has koşulları var”
Ülkemizin sosyal ve ekonomik kalkınma sorunlarını böyle yaklaşımlarla göz ardı etme eğilimi çok rahatsız edici. Türkiye insanını aşağılıyor aslında, bu ‘ama’ lar ve ‘fakat’lar. Tabii ki işsizlikten eğitime ve kadın haklarına dünyada tüm ülkelerin önünde daha uzun bir kalkınma yolu var. Türkiye özelinde bahane aramaksınızın her alanda toplumumuz için en iyisini ve de uluslararası örnek teşkil edecek başarıları hedeflemeliyiz. Kadın hakları bu açıdan kendi alanının çok ötesinde tüm sorunlarımızın çözümüne enerji sağlayacak önemde bir etken.
Cinsiyet eşitliği demokratik bir toplumda sosyal ve ekonomik istikrarın temeli. 21. yüzyılın demokratik toplumlarının standartalarına erişmek için Türkiye’de herkesin cinsiyet eşitliği kültürünün yerleşmesi konusuna daha fazla yoğunlaşması gerekmekte.
Toplumsal hafıza, özellikle dijital bilgi toplumu çağının hızlı akışında sürekli tazeleme gerektiriyor: 2010 yılında bir Başbakan, İstanbul’da düzenlenen uluslararası kadın konferansında şunu söyleyebildi bu ülkede: “kadın ve erkek eşit değildir” ve “tüm kadınlar en az 3 çocuk sahibi olmalıdır”. Bu sözlerinden ötürü protesto edildi. 2011 yılında hükümet, kadın örgütlerinin itiraz ve tepkilerine rağmen, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adını, Aile ve Sosyal Politikalar’dan Sorumlu Bakanlık olarak değiştirdi. Kadının işgücüne katılım oranı da son yıllarda yüzde 40’tan yüzde 30’a geriledi.
AB müktesebatı ve uluslararası anlaşmaların ihlali
Uluslararası anlaşmalar ayrımcılığı sonlandırma ve kadına karşı şiddeti önleme konularında Türkiye’ye sorumluluklar yüklemekte. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın kaldırılması ve adında “kadın” ibaresinin olmadığı yeni bir bakanlık kurulması, Türkiye’yi yöneten kadroların, kadını, medeni haklara sahip bir birey olarak değil, ailenin bir parçası olarak gördüğünün kanıtı. Bakanlığın kaldırılması kadın eşitliğini sağlayacak mekanizmaların da kaldırılması anlamına geliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre, kadına karşı şiddet ailedeki sorunlardan kaynaklanmıyor. Kadına karşı şiddet, ayrımcılığın, insan hakları ihlallerinin ve kadın-erkek arasındaki eşitsizliğin bir göstergesi
Kadın alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının dikkat çektiği somut veriler:
Dünya Ekonomi Forumu kadın-erkek eşitliği raporuna göre, Türkiye bu alanda 142 ülke arasında 125. sırada yer alıyor. Son 10 yılda 20 basamak gerileyen Türkiye, Tunus ve Bahreyn’in gerisine düştü. Vahim. 2002-2015 yılları arasında 5406 kadın cinayeti oldu. Türkiye’de yaşayan her iki kadından biri fiziksel ya da cinsel şiddet kurbanı. Siyasette kadın temsili açısından Türkiye, Dünya’daki en düşük orana sahip ülkeler arasında bulunuyor: %14,4. AB ortalaması %21. Belediye başkanlarının sadece yüzde 2,9’u kadın. Devlette sadece 1 müsteşar, 3 müsteşar yardımcısı ve üç vali kadın. AB standartlarına göre, her 7bin kadın için bir sığınma evi açılmalı. Bu 7 bin 500 sığınma evi demek ama şu anda her biri 867 kişi kapasiteli ve toplam 38 sığınma evi var. Okuma yazma bilmeyen her beş kişiden dördü kadın.
Türkiye’deki bu kötü gidişi aslında geri çevirmek mümkün. Sosyal demokrat bir parti olarak CHP, “kadının sivil hakları”meşalesi altında demokratik ve cumhuriyetçi bir vizyonla kadın erkek eşitliği için mücadeleye devam etme sözü veriyor. Cinsiyet eşitliği olmadan ne sosyal kalkınma olur, ne de dünyada ekonomik rekabet gücü. Bütün araştırmalar kadınların erkeklerden çok daha fazla güçlü birer AB destekçisi olduğunu gösteriyor. İstatistikler de bu tabloyu tüm açıklığıyla ortaya koyuyor.
Peki AB ne yapacak? Benzer bir geri gidiş bir AB üyesi ülkesinde yaşansaydı AB’nin yaklaşımı ne olurdu? Türk kadının maruz kaldığı şiddet, ayrımcılık ve siyasal baskıya karşı sesini yükseltmek için AB’nin daha başka ne tür bilgiye ihtiyacı var? Avrupalı değerler tüm bu gerçekler karşısında ne söylüyor?
Türkiye’nin AB üyeliği, Kıbrıs meselesi ve demokratik reform eksikliğinin tutsağı olmuş durumda. Siyasal irade zayıf ve toplumu yanlış yönlendiriyor. AB ülkeleri de Türkiye’nin bu iradesizliği ve yanlış uluslararası çıkar hesabı karşısında, konuyu öteliyor. Sonuçta AB’nin Türkiye’de demokratik reform ve sosyal gelişme açısından güvenilirliği ve dönüştürücü gücü giderek azaldı. Cinsiyet eşitliği bu alandaki en önemli konulardan biri. Oysa, AB çözümün bir parçası olabilir. Çözüm, Türkiye’nin yeniden üyelik sürecine dönmesinden geçiyor. Bu nedenle bu yönde bir yazıyı İngilizce olarak da yayımladım ve Avrupa Birliği çevreleri ile paylaştım.
Kader Sevinç PES (Avrupa Sosyalistler ve Demokratlar Partisi) Yönetim Kurulu Üyesi CHP Avrupa Birliği Temsilcisi – Brüksel Brüksel kadersevinc@gmail.com
Brükselnâme Yurt Gazetesi
Comments