“hep denedin,hep yenildin.
olsun…
yine dene, yine yenil. daha iyi yenil.”
Samuel Beckett
20. yüzyılın en önemli ve etkili yazarlarından, Nobel ödüllü Samuel Beckett’ın eserlerini çok severim. Ortaokul yıllarımdan itibaren Beckett’in bir çok oyununu okudum. Sanırım ilk karşılaşmamız, ders bitiminde kar yağışına aldırış etmeden üç arkadaş kendimizi attığımız Nevşehir il halk kütüphanesindeydi. Maalesef çok az eserini sahnede izleme imkanım oldu.
Brüksel’de dün akşam Şahika Tekand’ın yönettiği Beckett’in “Oyun” eseri sahnelendi. Tekand geliştirdiği “Performatif Sahneleme ve Oyunculuk” yöntemini uyguladığı oyun ile Brüksel’de büyük bir ilgi topladı.
Beckett’in oyunundaki iki kadın ve bir erkeği kapsayan aşk üçgeni hikayesi Tekand’ın yorumunda, ışığı manuel olarak yöneten oyuncularla birlikte on yedi kişilik bir kadronun rol aldığı bir oyun.
Oyun ile ilgili şu değerlendirmeyi çok beğendim:
“Bir Samuel Beckett metni olarak “oyun”; küçük dünyalarına sıkışıp kalmış kentsoylu insanın kendini ifade mücadelesi, huzur ararken kendini içinde bulduğu kaos ve karmaşa ortamını basit bir öykü etrafında dile getiriyor. Bir sahika Tekand yorumu olarak “oyun” ise gerek Beckett tiyatrosunun ruhuna gerekse metnin gerektirdiği tekrar eden döngülere oyun içinde yer verme biçimi ile çıtanın üstüne çıkıyor, farkını hissettiriyor. Teatral gösteri metinle çok uyumlu olarak bir oyun üzerine oturtulmuş. Bu oyun içinde ise hız, tekrar ve oyuncuların başarılı performansı ortaya bütünlüklü ve gayet başarılı bir tiyatro oyununun çıkmasını sağlamış.” (1)
Şahika Tekand ile oyun sonunda Beckett üzerine sohbet ederken her ikimizin evinde de birer Beckett portresi olduğu ortaya çıktı. Ondaki Beckett’in kahkaha atarken –ki Beckett’i bilen bilir çok nadir bir an olmalı bu- çekilmiş bir fotoğrafı. Bendeki ise İsveç’te yaşayan dünyaca ünlü fotoğraf sanatçımız Lütfi Özkök’ün çektiği ve Beckett denildiğinde en çok akla gelen karelerden biri. Birbirimize evimizdeki Beckett fotoğraflarını email ile göndermeye karar verdik.
Paris’te Beckett’ın izini sürmek
2007’de Forum Diplomatik’te yazdığım “Paris’te Beckett’in izini sürmek” yazımda şunları yazmıştım:
“Paris’in modern mimarisiyle ünlü müzesi ve sergi merkezi Pompidou’da yazar Nedim Gürsel ile Beckett sergisini geziyoruz. Beckett ikimizin de heyecan duyduğu bir isim kuşkusuz ama heyecanımızın asıl nedeni bu değil. Sergide Beckett’in uluslararası belleğe damgasını vurmuş olan ve dünyaca ünlü fotoğraf sanatçımız Lütfi Özkök tarafından çekilmiş fotoğrafları görmeye gidiyoruz. Beckett’in el yazmaları, Godot’yu beklemenin dayanılmaz çekimi içinde sürüklenirken, Özkök’ün fotoğrafları ile buluşuyoruz. Anlatılana göre Beckett fotoğraflarının çekilmesinden hiç hoşlanmazmış. Bu tavrın da tetiklemesiyle Nobel ödüllü oyun yazarının peşinde yüzlerce muhabir ve sanatçı fotoğrafını çekebilmek için dolaşırmış. O yıllarda önemli bir yayın için fotoğraf çektirmesi gerektiğinde “Bir Türk var, Stokholm’de yaşıyor. Lütfi Özkök. Ondan başkasına çektirmem” demiş. Böylece başlamış Lütfi Özkök ile dostlukları ve bugün Beckett’ı mistik bir imge olarak hafızalarımıza kazıyan fotoğrafları Lütfi Özkök çekmiş. Aynı yıllarda Nedim Gürsel’in Beckett ile ilgili anısı da ilginç “Paris’te genç bir öğrenciyken kaldığım yurttaki odamın küçük penceresi gece yarılarına kadar ışığı yanan ve tavana kadar kitap ile dolu bir eve bakardı. Hep merak ederdim, bir gün evin yakınlarına gittim gizlice ve her gece çalışan uzun boylu adamın Samuel Beckett olduğunu o zaman anladım”. Nedim Gürsel evin sahibinin ve o odada çalışanın Beckett olduğu anlamış ama çok nazik bir insan olduğundan rahatsız etmekten çekinerek tanışamamış.”
Beckett ile yolumun kesiştiği bir diğer yer Boston’da oldu. Harvard Üniversitesi’nde katıldığım programda sevdiğim bir uluslararası yazar üzerine sunum hazırlamam istendiğinde Beckett hakkında onun yukarıda alıntıladığım sözleri ile başlayan bir sunum yapmıştım.
Beckett ile yollarımızın bundan sonra da sıkça kesişeceğini sanıyorum ve diliyorum..
______________________________
Samuel Beckett 1906 yılında İrlanda’da doğdu, 1989 yılında hayatının büyük kısmını geçirdiği Paris’te öldü. Tiyatro yazarlığı ve yönetmenliğinin yanı sıra roman yazarlığı ve şairliğiyle de 20. yüzyıl edebiyatı ve sanatına damgasını vuran yazar, “roman ve drama türlerinde yeni formlarda oluşturduğu eserlerini modern insanın yoksunluğu üzerine kurguladığı için” 1969 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Son modernistlerden biri olarak da değerlendirilen ve insan durumuna dair trajikomik bakış açısını kara mizahla eşleştiren yazar, eserlerinde sade ve temelinde minimalist bir dünya yarattı. Eserlerinden bazılarını İngilizce, bazılarını ise Fransızca yazan Beckett’in kısa oyunlarından olan “OYUN”, 1962-1963 yılları arasında İngilizce yazılmış ve ilk olarak Almanya’da Theater Heute dergisinde 1963 yılında Almanca olarak yayımlandı. Aynı yıl, Almanya’da Ulmer Tiyatrosu’nda Almanca (Spiel) olarak sahnelendi. (2)
Comments