Gelin size bir örnek üzerinden Türkiye'nin uluslararası arenada, özellikle Avrupa'da neden başarılı olamadığını anlatayım.
Brüksel, Avrupa Birliği siyasetinin kalbi. Hem AB ülkeleri hem üye olmayan ülkeler burada kültür sanat kurumlarıyla var olma yarışındadır.
Her ülke, esasen kültürel diplomasi kuruluşu olan vakıfları, kültür sanat kuruluşlarıyla sanatçılarını Brüksel'e taşır, uluslararası işbirlikleri yapar.
Mesela Ermenilerin The Boghossian Vakfı "Villa Empain" Brüksel'de çok şık, muazzam bir art deco villada faaliyet gösterir.
Yıl boyu konserler, sergiler ve hatta muazzam havuzun etrafında kokteyller düzenlerler. Sadece Ermeni sanatçılar değil, uluslararası sanatçıları da ağırlarlar.
Örneğim bugün bana gelen davette Türk sanatçıların da olduğunu gördüm.
Benzeri faaliyetleri hemen her ülke yapar ancak Türkiye özellikle son 10-15 yılda neredeyse ligden düştü. Sanatçılarını bu uluslararası arenaya taşımadığı gibi, taşıyabilecek kurumlarını da zayıflattı. Hatta uzun yıllar AB'nin sanatçılara destek sağlayan programından bile çıkıldı.
Ki zaten Türkiye'nin uluslararası alanda, bu düzeyde prestijli etkinlikler yapacak ve bunları sistematik ve sürekli kılacak bir kurumu da yok. Olanlar da vasatlığa mahkum edildi.
Çağdaş Türk sanatçıları bağımsız olarak dünyada büyük başarılara imza atarken arkalarında ne devletin ne de özel sektörden finansörlerin desteğini bulamıyor.
Başka ülkeler, çağdaş sanatçılarını tüm Dışişleri Bakanlığı'nı seferber ederek, kamu ve özel kaynaklarla desteklerken, etkinlikler düzenler, onların uluslararası işbirliklerini geliştirirken bizim sanatçılarımız tek başlarına kalıyorlar uluslararası arenada.
Ülkeler bu etkinlikleri sadece sanatçıları desteklemek için değil, ülkelerinin marka değerini, itibarını artırmak, yumuşak güce hükmetmek için yapıyor.
Hat sanatı önemli olsa da bizimkilerin hat sergisinin ötesine geçemeyen vizyonu bizi uluslararası alanda görünmez kılıyor.
Bu alandaki vasat anlayışın arkasında yatan vizyonsuzluğun sebeplerinden biri ve belki en önemli boyutu da siyasi iktidarın Türkiye'yi kendi siyasi mahallesi üzerinden yansıtma saplantısıdır.
Bu saplantı uluslararası alanda Türkiye'nin sanat evreninin olduğundan çok daha farklı yansımasına neden oluyor.
Çok daha oryantal, çağdaş sanat dünyasıyla bağı ve orada yeri olmayan adeta Avrupa'ya "biz sizden değiliz" mesajını yineleyen bir anlayış bu.
Oysa Türkiye hem sanat hem sanatçı bakımından çok zengin bir ülke ve doğu/batı sentezini çağdaş formlarda çok iyi yansıtabilecek Asyalı özelliklere haiz Avrupalı bir ülke.
Bir ülke, insan ve kültürel kaynağını ancak bu kadar kötü harcayabilir.
Kültürel diplomasi demişken mesela AB'nin başkentinde uluslararası konukların ağırlanabileceği kalitede, Avrupa Birliği kampüsü içinde ya da yakınında, Türk mutfağının dönerden ibaret olmadığını, müthiş zengin bir mutfak olduğunu yansıtacak bir lokanta dahi yoktur.
Oysa Yunanistan'a bakarsak, devletlerinden de önemli destek alarak (çünkü ger Yunan lokantası Yunan kültürünün temsil ve tanıtımı için paha biçilmez bir imkan) Brüksel'de her yerde Yunan lokantaları ile faaliyet gösteriyor.
Çağdaş sanat ve bu alandaki başarılarımız ile sahne aldığımız örnek Brüksel'de çok çok az.
Çok sınırlı örneklerde yapılan tercihlerde ise hep şu kaygı belirgin olarak görülüyor:
"Aman muhalif bir sanatçı olmasın. Aman iktidarı eleştiren biri olmasın".
Oysa sanatçılar doğaları gereği muhalif ve eleştireldirler.
Benzer bir kaygıyı bu işin önemli sahnelerinden biri olan Venedik Bienali'nde Türkiye kısmındaki eser tercihlerinde de görüyorum.
Tek tesellim çağdaş sanatçıların orada yer bulması.
Türkiye'deki iktidarın bir de propaganda aracı olarak tasarladığı ve olması gerektiği gibi bağımsız, otonom olamayan kültür & sanat kurumları var. Buraya büyük bütçeler ayrılsa da bu saplantılar ve partizanlık yüzünden neredeyse atıllar.
Uluslararası kurumlar, iktidarın propaganda aracı gibi görülen kurumlarla işbirliği yapmak ve bu propagandaya alet olmak istemiyorlar.
Bir iş nasıl yapılmaz derseniz işte bu odur.
Özetle, Türkiye'nin ciddi, çağdaş sanat kurumlarına, bu kurumların desteklenerek uluslararası sahnede yerlerini almasına ihtiyaçları var.
Aksi halde hem na-mavcut oluyoruz ve onlar daima haksızdırlar ya da sadece başka ülkelerin kurumlarında sınırlı yer buluyor sanatçılarımız.
Örneğin Refik Anadol dünyada göğsümüzü kabartan işler yapıyor. Çok başarılı. Eserleri her yerde.
Ben artık Avrupa Parlamentosu'na gidince bir Refik Anadol eseriyle karşılaşmak ve gururla muhataplarıma göstermek, tanıtmak istiyorum.
Türkiye bunu hak ediyor.
2023 yılından itibaren uluslararası alanda kültür & sanat eserlerimizin daha etkili ve göz alıcı şekilde yer bulmasını, Türkiye'nin yumuşak gücünün hiç olmadığı kadar görünür olmasını diliyorum.
Herkese iyi yıllar !
Kader Sevinç
30 Aralık 2022
Not: Tweet serisi olarak da paylaştığım bu yazımı beğenmek ya da retweet etmek isterseniz bağlantısı şöyle:
Comentários