top of page
Writer's pictureKader Sevinc

Fransız meclisinde oylanan yasa tasarısı ile ilgili son raporum


Fransa’da Oylanan Yasa Tasarısı,

Bundan Sonraki Süreç ve Öneriler

Kader Sevinç

CHP AB Temsilcisi, PES Yönetim Kurulu Üyesi

29.12.2011

Son dönemde ulusal ve uluslararası gündemde önemli bir konu olarak yerini alan UMP Marsilya Milletvekili Valerie Boyer tarafindan Fransız Meclisi’ne sunularak oylanan kanun tasarısı üzerine daha önce çeşitli bilgi notları ve raporları hazırlanmıştı.

Kanun tasarısının görüşüldüğü oturum ve oturumdaki oylama sonrasındaki gelişmeler ışığında değerlendirmelerin yenilenmesi etkili çalışmalar oluşturabilmek bakımından faydalı olabilir. Fransız Ulusal Meclisi’ndeki oturuma yaklaşık 60 milletvekili katıldı. Kanun tasarısı açık oylama yöntemiyle yaklaşık 45 lehte oya karşı 10 aleyte oyla kabul edildi.

Fransa’da zaman zaman uygulanan Meclis’te o sırada bulunmayan Milletvekilleri’ni temsilen oy verilmesi uygulamasi partiler tarafından oylama sırasında gerçekleştirilmediler. Bunun sonucunda karşı oy kullanması beklenen bir çok Milletvekili’nin görüşleri oylamaya yansıtılamamış oldu. Kanun tasarısına karşı yapılan tüm değişiklik önerileri reddedildi.

Yasanın tam metni:

Aşağıdaki metin, 2008/913/JAI numaralı karar çerçevesini şöyle değiştirmeyi teklif eder:

Kamuoyu önünde soykırım cinayetlerini, insanlığa karşı işlenen cinayetleri kabul etmeyen, reddeden, bayağılaştıranları veya savunanları Uluslararası Ceza Hukuku Statüsünün 6.,7.,8. bentleri ve Uluslararası Askeri Mahkeme’nin 6. bendinde ifade edildiği üzere 1 yıl hapis cezası ve 45.000 euro para cezası ile cezalandırmayı öngörür.

YASA TEKLİFİ

Madde 1:

29 Temmuz 1881 kanunun 24 bis maddesinin birinci bendi, alttaki yeni beş bendle değiştirilmiştir.

“24′üncü maddenin altıncı bendi doğrultusunda, soykırım suçunu veya insanlık ve savaş suçunu savunan, inkar eden veya kamusal alanda onemsizleştirmeye çalışan, alttaki tanımlamalara dayalı cezalandırılacaktır:

1) Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsünün 6′inci, 7′inci, 8′inci maddesi

2) Ceza kanunun 211-1 ve 212-1 maddesi

3) Uluslararası Askeri Mahkemesi’nin statüsünün 6. maddesi:

“Ve kanunen tanınmış, Fransa tarafından imzalanmış ve onaylanmış uluslararası bir sözleşmenin, veya uluslararası veya Avrupa kurumlarının nitelikli bir karara bağlı, Fransız yargısı tarafindan nitelendirilmiş, Fransa’da uygulanabilir hale gelir.

Madde 2:

29 Temmuz 1881 basın ozgürlüğüne dayalı kanunun 48-2 maddesi şu şekilde değiştirilmiştir:

1) “sürgün” kelimesinden sonra “ya da soykırım kurbanı, savaş suçu, düşmanla isbirliği ve insanlık suçu kurbanı” eklenmiştir.

2) “Savunma” kelimesinden sonra “soykırımlar” kelimesi eklenmiştir.”

Bu aşamadan sonra beklenti aşırı etnik lobilerin etkisi altında bulunan milletvekillerinin tasarıyı seçim kampanyası dönemi başlamadan Senato gündemine sokmak için yoğun çaba içine girecekleri yönünde.

Fransız Meclisi’ndeki Tartışmalar

Fransız Meclisi’nde yasa tasarısı lehine oy kullanan siyasetçilerin savunduğu görüşler özet olarak şunlar oldu:

  1. Söz konusu kanun Fransa Meclis’i tarafından 2001 yılında tanınmış ve tarihçilerce kanıtlanmış bir soykırımın cezalandırılmasını öngörmektedir.

  2. Yürürlüğe girmiş olan kanunların cezai yaptırımının öngörülmemesi yasama sürecini zayıflatıcı bir etki yaratır. Bu sebeple 2001 yılında kabul edilen kanunun ardından bugün oylanacak olan kanun kaçınılmazdır. Bu kesinlikle tarihi olayların Meclis tarafından yargılanması olarak görülemez.

  3. Bu kanun önerisi aynı zamanda bir AB mevzuatının ulusal mevzuata aktarılması sürecinin bir parçası olarak da meşrudur.

  4. Fransa ulusal kanunlarının tanıdığı iki soykırımdan biri Ermeni soykırımıdır. Bunun diğeri gibi inkarının cezalandırılmaması Fransız kanunları tarafından inkarı cezalandırılan diğer soykırım olan Yahudi Soykırımına göre öneminin daha az olduğu izlenimini yaratmaktadır. Oysa soykırımlar arasında hiyerarşi söz konusu  olamaz.

  5. Türkiye’de 301 yasası Ermeni Soykırımını tanıyan kişilerin yargılanmasına yol açmaktadır. Örnek vermek gerekirse Orhan Pamuk. Türkiye’nin uyguladığı inkar propagandası kabul edilemez.

  6. Türkiye’den gelen tehditkar tavrı Meclis üzerinde baskı yaratmaktadır. Fransa egemen bir devlettir ve  dış siyasi  baskı altında karar almamalıdır.

Yasa tasarısı aleyhinde oy kullanan milletvekilleri ise özetle aşağıdaki görüşleri gündeme getirdi:

  1. Meclis’in görevi tarih yazmak değildir. Meclisin tarihçilerin yerini aldığında ortaya çıkan sonuca resmi tarih denir. Bu durum Fransa gibi demokratik bir ülkede kabul edilemez.

  2. Meclisimiz Uluslararası Hukuk’un yerini alarak soykırımları yargılamak ve kanunlaştırmak durumuna düşmemelidir. Bu eğer meclisimizin görevlerinden ise başta  Fransa’nın tarihindekiler de olmak üzere tüm insanlığa karşı işlenmiş suçları kapsayan bir kanun çıkarmamız gerekir.

  3. Yahudi Soykırımı gibi Uluslararası Hukuk tarafından yargılanmamış olan Ermeni soykırımı konusunda tarihçilerin serbest şekilde tartışmalarına fırsat tanımak gerekir. Bu kanun düşünce özgürlüğü ilkesine aykırıdır.

  4. Fransa’da yaşayan Türk kökenli vatandaşların çocukları konusunu unutmamalıyız. Onlar ailelerinden soykırımın olmadığını öğreniyor. Onların eğitilmesi yerine yargılanması sonucunu doğuran bu yasa son derece tehlikeli ve ölçüsüzdür.

  5. Ülkemizin, Fransa’nın tarihiyle yüzleşmesi tümüyle kendi irademizle olmuştur. Eğer şu anda yaptığımız gibi dış baskı görseydik bugün olduğu şekilde ilerleme sağlamamız mümkün olmazdı.

  6. Bu kanundan Türkiye-Fransa, Türkiye-Ermenistan ilişkileri ve Türkiye’de başlamış olan açık ve özgür tartışma zemini zarar görecektir.

  7. Türkiye’nin de karşılık olarak Fransa tarihi konusunda kanun  yapmasına söylenebilecek birşey kalmayacaktır.

  8. Teklifin kanunlaşması sonrasında yaşanması muhtemel yargı süreci 2001 yılında kabul edilen Ermeni soykırımını tanıyan yasanın iptali ile de sonuçlanabilir.

Öneriler Kısa – Orta Vade

  1. Fransız Meclisi’nde yasa görüşmelerinde de gündeme getirilmesinden çekinilen “yargı süreci” iyi bir değerlendirmeye ihtiyaç duymaktadır. Bir çok uluslararası hukukçu yargı yolunun devreye sokulması yönünde görüş bildirmektedirler. Bunun sonucunda 2001’de Fransa’da kabul edilen 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanımlayan kararın iptalinin de sağlanmasının mümkün olup olmadığı da araştırılmalıdır.

  2. Son dönemde de sıkça gündeme gelen “Türkiye  başta büyük tepki gösterir sonra unutur” algısını perçinlememek için Türkiye konuyu dikkatle ele almalı ve hareket alanını, kendi elini iyi değerlendirmelidir. İç politikaya yönelik olan dış politikada sonuç getirmeyen söylemler ve girişimler zemin kaybettirebilir.

  3. Ülkelerin bizim bugün yaşadığımız türden uluslararası siyasi krizlerde yurttaşlarının çıkarlarını iyi koruyabilmelerinin şartı saygın ve işleyen bir demokrasi olup olmadıklarıdır. Türkiye son yıllarda içine düştüğü anti-demokratik uygulamalar, kadın haklarında gerilemeler, yargı bağımsızlığının zedelenmesi, basında tek tipleşme ve otosansür gibi bir çok temel hak ve özgürlük göstergesinde gerilemiş olması onu karşı lobilerin çalışmaları karşısında da zayıflatmaktadır. Ülkeler demokrasi zafiyeti nedeniyle böyle kriz dönemlerde haklı davalarında haksız duruma düşerler. Hükümetin acilen demokratik reformlara hız vermesi, Türkiye’nin imajını bozan, yurttaşlarımızın daha iyi yaşam standartları arayışına cevap vermeyen politikalardan vazgeçmesi gerekmektedir. Nitekim bu yasayı destekleyen Fransız siyasetçileri Türkiye’yi 301. madde ve ifade özgürlüğü kapsamındaki yargılamalar üzerinden vurmaktadır. AB Komisyonu İlerleme Raporlarında da ifade bulan demokratikleşme açıkları acilen kapatılarak Türkiye uluslararası alanda güçlendirilmelidir.

  4. Söz konusu olan bir AB çerçeve kararı olduğu için olayın diğer AB üyesi ülkelerde nasıl ele alınacağı yakından izlenmeli ve Fransa’daki örnek kadar zaman kaybetmeden ve diğer AB ülkelerine sıçramadan müdahele gerekir. Çerçeve Karar’da değişiklik istenebilir. AB Komiseri Stefan Füle’nin 1915 olayları ile ilgili sorulan yazılı soruya verdiği yanıtta ifade ettiği “Avrupa Birliği tarihi yeniden yazmakla ilgilenmez” görüşünü de bu aşamada değerlendirmek olası. AB’ye “tarihi yeniden yazmak işimiz olmaz” ilkesi ve düşünce/ifade özgürlüğü ile çelişen bu Çerçeve Kararı tekrar gözden geçirme çağrısı yapılmalıdır. Çözüm için BM konvansiyonuna referans verilmesi istenebilir. AGIT’ten yasanın  senatoda reddine ilişkin yapılan çağrı ve ifade özgürlüğü yönündeki çağrı önemli bir mesaj olarak değerlendirilmelidir. AGIT’in AB ile de bu konuda temasa geçerek Çerçeve Kararı’n ifade özgürlüğü üzerinde yarattığı tehlikeye dikkat çekilmelidir.

  5. Ermenistan ile uygun bir zeminde diyaloğu daha güçlendirerek Türkiye’nin etki alanını genişleten çalışmalara hız verilmeli.

  6. Türkiye yapıcı yaklaşımını vurgulayan ifade özgürlüğü ve açık bir tartışma ortamının tesisi yönünde uluslararası iletişimin en ileri araçlarını kullanarak kayda geçirmelidir. Türkiye uluslararası alanda ırkçılıkla mücadele, insanlığa karşı işlenmiş suçlar ve savaş suçlarına yönelik tavrını çok daha net biçimde ortaya koymalıdır. Bu konuları sadece kendisi üzerinden tartıştırmamalıdır. Türkiye şimdiye kadar bir çok çalışma yürütmüş olmakla beraber artık bu ve benzeri sorunlu politika alanları ile ilgili “reaktif” bir dış politika izlemekten vazgeçmeli ve “proaktif” olabilmelidir. Buna uygun yapılanma ve kaynaklar belirlenip hayata geçirilmelidir. Bu amaçla bir enstitü/düşünce kuruluşu kurularak özel olarak AB Çerçeve Kararı ve Fransa’daki yasanın kapsamına giren ırkçılık, yabancı düşmanlığı, soykırım tanımlaması, savaş suçları gibi konularda çalışmalar yapmalıdır. Bu platform özellikle sayılan alanlarla siyasi kararlar arasındaki ilişkinin sağlıksızlığını vurgulamaya hizmetedenyayın ve çalışmalar yapabilir. Türkiye’nin uluslararası önemli aktörlerle beraber kurulmasına öncülük yapacağı bu tür bir girişim ses getirerek parlamentolarda soykırım kararı almanın yanlışlığını da daha etkili biçimde vurgulama imkanını getirebilir.

  7. Bir ülke ve topluma yönelik “kin ve nefret” duyguları ile hareketedenve bundan beslenen aşırı etnik lobileri deşifre edilmelidir. Bu grupların önde gelen isimleri Avrupa’da siyasi mekanizmanın içinde önemli noktalara gelmiştir. Asala terörü daha etkili anlatılmalı ve bu örgütle ilişkide olmuş olanlar uluslararası alanda deşifre edilmelidir.

  8. ABD’de 19 Aralık’ta yapılan tazminata yönelik davalar da daha etkili takibe ve girişime ihtiyaç duyuyor. Yahudi lobisinin de bu alanda pasif ya da aleyhte çalışması muhtemel.

Raporu indirmek için lütfen aşağıdaki linke tıklayınız:

0 views

Comments


bottom of page