Geçtiğimiz günlerde bir olağan toplantı. Bir Avrupa Birliği etkinliği için liderler Güney Kıbrıs’ta buluşuyor.
Etkili bir AB kurumunda üst düzey bir görev yapan Yunanlı tanıdığım da orada. Seçimlerde oy verdiği ve şahsen tanıştığı Başbakan Alexis Çipras da bu zirveye katılmaktadır. Yunanlı tanıdığım toplantılar süresince Güneyli Kıbrıslılarda Çipras’a karşı olağan dışı bir temkinlilik hisseder. Brüksel’e dönmek üzere havalimanına giderken takside konuyu oraya getirir. Sürücü yüzünde yolcuyu hissettirmeden yoklamak isteyen taksici edasıyla sorar:
-Bu AB toplantısına geldiniz değil mi?
-Evet, Brüksel’den geldim.
-Çipras da gelmiş. Gördünüz mü onu? Nasıl biri?
-İyi birine benziyor.
-Yanılıyorsunuz.
-Nasıl yani?
-Güvercini (Çipras’ın eşinin güvercin anlamına gelen ismine gönderme yapıyor) ve kendisi kiliseye gitmiyor bir kere. Dinimize inanmıyor. Başpiskoposumuzu ziyaretinde elini bile öpmedi.
(Taksicinin konuşma iştahını açmak için teşvik etmeye çalışarak sürdürür)
-Ne diyorsunuz!
-Dahası var. Üç çocuklarını davaftiz ettirmemiş. Düşünebiliyor musun?
-Aman tanrım!
-Bu Çipras’ın ailesi Kuzey Yunanistan’dan ve orası zamanında Türklerin olduğu bölgeler. Mübadelede Türkiye’ye gitmek istemeyen Türkler kendilerini saklamak için Hıristiyanlaştılar. Çipras’ın tüm ailesi onlardan. (Bu arada taksici kara palabıyıklarını sinirle kıvırmaktadır)
-Bunları nereden biliyorsun?
-Herkes biliyor. Sen gazete okumuyor musun?
-Yok, Brüksel’de olduğumdan haberim olmadı.
-Çipras’ın evinde sadece Türkçe konuşuluyor. Aptal Yunanlılar gidip bir Türk’ü seçtiler. Ne yaptıklarını bilmiyorlar.
Çipras’ın İngilizcesinin bile zayıf olduğunu, Yunanca dışında dil bilmediğini bilen dostum gülmemek için kendini zor tutar.
Havalimanına gelmişlerdir, taksici öfkeli ve haklılığına güvenen bir ses tonuyla devam eder:
– “Türk bunlar Türk”.
* * *
Geçen yıl Sorbonne Üniversitesi’nin ünlü bir profesörü tanıdığım ziyaretime gelmişti. Uluslararası müzakerecilik alanında uzman olduğu için ona hem terör örgütleri ile müzakere süreçleri, hem de IŞID konusunda aklıma takılanları sorma fırsatım olmuştu. Öğlen yemekten sonra Türk kahvesi için ofisimin bulunduğu Schuman Meydanı’na geldik. Avrupa mahallesinin merkezi. Üç büyük AB kurumu, Konsey, Dışişleri ve Komisyon’ burada.Meydanın ortasında genellikle protestolar için kullanılan alanda AB’nin dikkatini Orta Doğu’ya çekmeye yönelik bir gösteri vardı. Profesör oraya gidip katılanlarla konuşmak istedi. Merakımızın farkına varan bir Iraklı Kürt derneği temsilcisi neden orada olduklarını anlatmaya başladı.
Avrupa’nın her şeyin baş sorumlusu olduğunu, IŞID’e onların para verdiğini, kendilerine de para ve silah vermeleri için seslerini duyurmak istediklerini söyledi. Sözleri kendi içinde çelişkiliydi ama Profesör onun konuşmasını sürdürmesini istiyordu. Ona neden Batı’nın IŞID’i finanse ettiğini düşündüğünü sordu. Adam haklılığının gücüne güvenen bir ifadeyle sözlerini sürdürdü:
“Bunlar değil mi zaten onları besleyen, bakın 11 Eylül’ü kim yaptı? Amerika planladı her şeyi.
“Sahi mi? Bu çok ilginç.” dedi Profesör.
“Tabii” dedi adam. “İkiz Kuleler’de kaç Yahudi çalışıyordu biliyor musunuz?”
“Hayır, hiç böyle bir soru sormamıştım.”
Önce çelişkili bir kaç rakam verdikten sonra 3000’de karar kıldı heyecanlı militan ve ekledi “o gün hiç biri işe gelmiyor. Bunun tesadüf olması mümkün mü? Irak’a saldırmak için Amerika kendi yarattı 11 Eylül’ü İsrail ile beraber.”
Profesör “Bu söyledikleriniz doğruysa yer yerinden oynar. Nereden biliyorsunuz?” diye sordu.
Adam tereddüt etmeden “Herkes biliyor ya dabilmezlikten geliyor.” dedi.
“İnternette yazıyor hepsi.”
Benzer savları Kürt, Yunan, Türk, Arap, Pakistanlı, Fransız, Alman, Amerikalı, Nijeryalı, Malezyalı, Macar, Rus her milletten insanlardan duymak mümkün. Batı’nın terörle mücadele, istihbarat, ekonomik çıkar ve siyasal analiz hatalarını tartışmak yerine kestirip atmak daha kolay tabii. Sonra Türk kahvelerimizi yudumlarken, profesör “Kader şu şahit olduğun konuşmadaki bilgisizlik ve en önemlisi sorgulama eksiği bana göre IŞID’ ten bile daha tehlikeli sonuçlar yaratacak yakın gelecekte.” dedi.
***
Geçen gün orta ölçekli bir inşaat şirketinin Fas kökenli Belçikalı sahibi uzun uzun Türkiye’de ortaya çıkan yolsuzluk skandallarının İsrail tarafından üretildiğini, Mossad’ın herşeyin arkasında olduğunu anlatıyordu. Oysa ne bazı Türk siyasetçilerin akıl almaz bir hızla zenginleştiğinden haberi vardı, ne de halen internette tüm dünyaya açık olan sesli kayıtların doğruluğunun bağımsız uzmanlarca teyit edildiğinden. Bir kaç çapraz soru sonucunda edindiği tüm bilginin siyasal ve aşırı İslamcı ağlar tarafından aktarıldığı ve Avrupa’daki İsrail karşıtı komplo teorilerinden beslendiği anlaşılıyordu. Bu hikâyelerin dramatik yönü cazip,satın alınmaları,kolaydı.
***
Avrupa Parlamentosu’nda görev yaptığım yıllardan bu yana Türkiye’deki Batı karşıtı çevrelerin yaydığı bir eposta dolaşır durur. Sözde bir AB Konseyi sonuç bildirgesi vardır, bir maddesinde Türkiye bölünür ve Kürt devleti kurulursa onlarla ayrıca müzakere edileceği yazılmaktadır. AB hedefinin ulusal kalkınma ve uluslararası güç boyutlarınaönem veren insanlar olarak, demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin öneminden her söz açtığımızda yıllar boyu bu konuyla karşı karşıya kaldık. AB Konseyi sonuç bildirgeleri internetten erişime açık belgelerdir. Elbette düzmecedir bu eposta..
Bilginin büyük hızla dolaştığı çağımızda, dezenformasyon da büyük özgürlüğe kavuştu. Komplo teorilerine yatkın, bilgi temelli düşünmeye programlanmamış, sorgulamayan, araştırmayan zihinler de bu dezenformasyonu yöneten ve kitleleri yönlendirenlerin amaçlarına alet oluyorlar. Dünyada Batı’nın önderliğindeki demokratik ve ekonomik sistem de kendi içinde yenilenmekte bocaladıkça, eski hatalarından kurutulamadıkça, toplumların bazı kesimleri kendilerini komplo teorileri ile avutuyor. Komplo teorileri insanları hem uyuşturuyor, hem de saldırganlaştırabiliyor; dengesizleştiriyor.
Kader Sevinç
BRÜKSELNAME
Kader Sevinç
PES (Avrupa Sosyalistler ve Demokratlar Partisi) Yönetim Kurulu Üyesi
CHP Avrupa Birliği Temsilcisi – Brüksel
kadersevinc@gmail.com
Commenti