2008 yılında Forum İstanbul’un Hedef 2023 dergisi için Cansu Ekmekçioğlu’nun benimle yaptığı edebiyat odaklı mülakatı elime geçti. Sizlerle paylaşıyorum.
Görüşlerinizi beklerim.
Kader
Brüksel’den Kafka’ya
1-) Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu’nda siyasi danışmanlık ve Türkiye’nin Birliğe katılım sürecinde önemli çalışmalar yapan biri olarak çok yoğun bir şekilde çalışmakla beraber, aynı zamanda edebiyatın önemli bir dalı olan şiirle de ilgilenmektesiniz. Bize yazıya/şiire başlama serüveninizi anlatır mısınız?
Edebiyatla, özel olarak şiirle ilk tanışmam babamın yedinci doğum günümde armağan ettiği temel eserlerr ve şiir kitaplarından oluşan bir seri ile başladı. O kitaplar arasında Rıfat Ilgaz’ı çok sevmiştim hem yazar hem şair olarak. Yaşım henüz işlenen konuları kavramak için çok küçük olsa da sözcüklerin çağrısını duymuştum. Okuduğum şiirleri ezberlemeye çalışır fakat bir türlü başarılı olmazdım, hala da olamam. Daha sonra şiire olan ilgim iyice arttı. Yavaş yavaş yazmaya başladım, kendi dilimi, dizelerimi keşfetmeye başladım. İlkokul ve ortaokulda okul gazetesine yazılan şiirler ve yazılar daha sonra şiir dergilerine, bir kitaba ve üniversite yıllarında da şiir dergiciliğine kadar sürükledi beni.
2-) Geçtiğimiz Ocak Ayı’nda Brüksel’deki yıllık edebiyat etkinliği olan Maraton’a davet edildiniz ve konu başlığınız Avrupa edebiyatının köşe taşlarından biri olan Kafka idi. Kafka’nın önemini kendiniz için nasıl ifade edersiniz?
Elbette Kafka için yazılacak, söylenecek çok söz ve dile getirilecek çok boyut var. Kafka’da beni en çok çeken noktalardan biri gerçeklikle algı bağıntısında ortaya çıkan absürdlüğün lirikliği sanırım. Bir sabah uyanıp kendini bir böceğe dönüşmüş bulan Gregor Samsa ile aramızda bir ortaklık kuran da budur belki de. Hep sakındığımız, ama sakındıkça farkında olmadan biraz daha belirginleştirğimiz ve bizim dışımızdaki bizden beslenen varoluş imgemiz o aslında. Samuel Beckett’ta da bir başka ifade ve şekilde bunu bulurum.
3-) şiirlerinizi okuduğumuzda mitolojiden gündelik pratiğe uzanan bir konu zenginliğine sahip olmakla beraber sembolik ve yarı-kapalı bir dille anlatılmaktadır. Türk edebiyatının geleneği, şiirde anlatıma vurgu yapıp, anlatılanı alt plana alan bir damarda durur. Bu açıdan baktığınızda kendinizi Türkiye edebiyatında nerede konumlandırıyorsunuz?
Aslında bu bahsettiğiniz bence örneğe ve dönemlere göre değişiklik gösterebilen bir konu. Bu açıdan bakınca Nedim ile Nazım’ın, Necip Fazıl ile Necatigil’in ya da Cemal Süreyya ile İsmet Özel’in anlatım ile anlatılan ilişkisinin çok değişken olduğunu düşünüyorum. Kendimi ise henüz Türk edebiyatında henüz hiçbir yerde konumlandırmıyorum. Sözcüklerim ve imgelerim evrimleri içinde kendi yerlerini bulacaktır ya da yok olup gideceklerdir.
4-) Türk ve Dünya şiirinde beğendiğiniz, önem atfettiğiniz isimler kimlerdir?
Tabii çok isim var saymaya kalkarsak ama hemen aklıma gelen bir kaçı Türk şiirinde Edip Cansever, Cemal Süreyya, Turgut Uyar, Behçet Necatigil, Metin Cengiz, Haydar Ergülen, Altay Öktem, Zeynep Köylü. Dünya şiirinde, Ritsos, Elitis, Plath, Neruda, Borges, Rene Char, Tomas Tranströmer.
5-) Siyasetin bu kadar yoğun olarak yaşandığı Brüksel’de sanat ve kültür ortamından biraz bahsedebilir misiniz?
Brüksel pek çok kişinin sandığının aksine sanat yaşamı son derece hareketli bir kent. İnsanlar genellikle onu AB sürecinde bu kadar önemli bir kent olamadan önceki haliyle hatırlıyorlar. Bugün hem AB kurumlarının düzenlediği etkinlikler, hem diğer ülkelerin uluslararası bir sanat platformu olarak Brüksel’i değerlendirme çabalarıyla gerçekleştirdikleri sanat etkinlikleri nedeniyle Brüksel’de aynı anda onlarca dilde yüzlerce sanat etkinlik sürüyor.
6-) Önümüzdeki dönemde edebiyat konusunda yeni çalışmalarınız var mı? Varsa biraz bahsedebilir misiniz?
Denizkedisi Dahlia dosyası beklerken yeni dosyama çalışıyorum fırsat buldukça. Brüksel’de gerçekleşen bir başka şiir projesi sözkonusu. Bu proje içinde farklı ülkelerden genç şairlerin Brüksel’in farklı bölgelerindeki izlenim, duygulanımlarından yola çıkarak yazdıkları şiirleri bir başka ülkeden genç şair tarafından okunacağı çok dilli bir etkinlik olacak. şiir kayıtları şimdiden yapılmaya başlandı Haziran ayı içinde hayata geçirilecek.
7-) Son olarak, 2010 yılında Avrupa’nın kültür başkenti olacak İstanbul’da, 2023 Türkiyesi’ne hazırlanan gençlerin kendilerini AB ülkelerine daha iyi anlatabilmek adına yapması gereken kültürel aktiviteler neler olmalıdır?
Eğitim sistemimiz maalesef ne bilimsel ne de kültürel yaratıcılığı ve girişimciliği küresel rekabet ölçeğinde yeterince teşvik etmiyor. Buna rağmen Türk gençliği bir hazine ve fabrika. Dogmalardan uzak durarak, düşüncelerimiz ve yaratıclığımızı hapsetmeden, hem sonuna kadar yerel mirasımızı kullanarak, hem de hiç bir sınır tanımadan küresel bir yaklaşımla kültürel yaşamın her alanında girişimci olmalıyız. Bu çerçevede AB üyeliği sürecini ve eğitim ve gençlik programlarını iyi değerlendirmek gerek. Türk gençleri bu alanda çok başarılı olabiliyor. İstanbul 2010 ise büyük bir fırsat. Daha iyi bir kent kültürü, kentli olma bilinci ve daha uluslararası bir kültürel yaşamı ancak gençler yaratabilir. En azından daha önceki kuşaklara göre çok daha başarılı olmak gerekiyor. Cumhuriyet’imizin 100. yılını kutlayacağımız zaman, o dönemin gençleri bir önceki kuşağın başarısını aşmak için çok çalışmalı. Yaşadıkları kent ve ülke küresel bir çekim merkezi, ekonomik ve teknolojik ve kültürel boyutlarda 21. yüzyılın bir yıldızı olarak o kadar başarılı olmalı ki, 2023’ün gençleri çok daha iyisi yapabilmek için çok, çok çalışmak zorunda kalmalı. Bu mutluluğu yaşamalılar.
Comentários